21 Ocak 2014 Salı

Bizim hikayemiz

Günlerden cuma ve rutin Nst kontrolü. Ve gitmişken neden bu kadar kaşındığıma da bir baksınlar diyerek hastanenin kapısından girdik... Giriş o giriş!

Nst yi önce bir tarafa yerleştirip heyecan veren o kalp atışlarını dinledik Erol'la... Sonra sıradaki taraf. Bence herşey çok normaldi ama hemşire çıkan kağıtlara baktığında hiçte öyle söylemedi. "Sancılarınız çok duzenli ve sık aralıklarla, doktorunuzu aradık. Sizi bir süre burada tutmamız gerekiyor, kendisi sizi odaya aldığımızda sizi arayacak" Neye uğradığımı şaşırdım. Hiç beklemiyordum çünkü hiç bir şey hissetmemiştim. Üstelik bayram tatiliydi ve ailemizin bir kısmı İstabul'da bile değildi. Hem daha 34. Haftaya yeni başlayacaktım. 
Korkarak odaya geçtik. Sakindim çünkü böyle şeyler olabileceğine kendimi alıştırmıştım. Bizi biraz tutup yollayacaklardı. 
Pek tabii ki öyle olmadı... Yani kısmen. 
Sonsuz bir güvenle bizi  emanet ettiğim doktorum Ali Kumru arayıp merak etmememi herşeyin yolunda gideceğini söyledi. Akciğerlerin gelişimi için iki doz iğne ve bir iki serumdan sonra eve dönebileceğimi söyledi. Yapılanlarda tam olarakta buydu ve herşey normale dönmüştü. 
İçimiz rahatlayarak evimize döndük. Daha az hareket edeceğime kendi kendime söz verdim. Ama yolunda gitmeyen bişeyler vardı hemde hastaneden döneli çok az bir zaman olmuşken. Tekrar Ali bey ile konuşup hastaneye gitmemin en doğrusu olacağına karar verdik. Sorduğum korku dolu soru hala aklımda "Doğuma mı geliyorum Ali Bey?"

3 gece sayısız serum ve tarifsiz sancılarla geçti. Kimseye belli etmemeye çalıştım. Sanki hiç bir şeyim yokmuş gibi, sessizce sancılarımın geçmesini bekledim. Anlarlarsa doğumu başlatırlarlar diye korkuyla.  Hayatımda hiç böyle istemsizce titrediğimi hatırlamıyorum. Bacaklarıma söz geçiremiyordum resmen. 
Doktorum muayne için geldiğinde elini tutup " doğurmak istemiyorum henüz"  diye ağlamaya başladım. Ama artık yapacak pek birşey kalmamıştı. 
Bir süre daha bekledik...  Sonra odanın telefonu çaldı ve Dr'um Ali Bey, ameliyathanenin ve yenidoğan yoğunbakımının hazır olduğunu, bizi beklediklerini söyledi.  O telefonu kapayıp nasıl hazırlandığımı hatırlamıyorum bile. Sadece aklımda kalan şey "yenidoğan yoğunbakımı"ydı! 
Pazar gününü pazartesiye bağlayan gece saat 01.33 te Atlas, 01.34 te Aras doğdu. 2.200 gr iki sağlıklı erkek! 
Binlerce şükür ki aklımda kalan o yoğunbakıma hiç ihtiyaç duymadan sağlıkla aynı gece kucağıma aldım canımın parçalarını...
 Sadece biraz acale etmişlerdi o kadar
Ha bu arada neden kaşındığıma gelince, ona baktırmaya fırsat olmadı :) 

Uyutma çabaları


İster tekiz ister ikiz üçüz beşiz... Şu uyku sorununu bir çözsek eminim bütün anneler olarak hayata daha pariıdayan gözlerle bakacağız. Saatinde uyuyan ve sabaha kadar deliksiz bir uyku çeken bebek hangimizin hayali değil ki? Bizim yatma saatlerimizle ilgili çok büyük bir problem olmasa da gece odalar arasi o kadar cok gidip geliyoruz ki bazen isyaaaaeeen dıye bağırmak geliyor içimden :)  Ve malesef bazı sabahlara bizim yatağımızda başlıyorlar. 
Uyku alışkanlığı öyle hoop diye kazanılan bir beceri değil malesef. Kararlı ve sabırlı olmak en büyük mesele bence. 
Peki biz neler yaptık? Ne kadar başarılı olduk? Bütün kitaplarda okudugumuz, uzmanların ağzından düşmeyen "rutin" kelimesi yasam biçimimiz oldu. Her akşam aynı saatte banyo ve arkasından hafif, kısa bir masaj. Önceleri bu rutinin hemen arkasından kucagımızda sütlerini içirip, uyumalarına yardımcı olduk. (Uyumalarina yardımcı olduk diyorum çünkü denediğimiz uyku eğitimi yöntemlerinde pek başarılı olamadık ve hafif hafif sallamaya devam ettik) bu rutine alıştıkları zaman ise yine aynı adımlari uyguladıktan sonra ellerine biberonlarını vererek kucağımızdan indirdik. Yastıklarında kendileri sütlerini içmeye başladılar. Bir sonraki adımımız ise banyodan sonra pijamalarını giydirip yataklarına bırakmak oldu. Ilk gun gercekten çok büyük bir direnç gösterip çok ağladılar. Sonra yavaş yavaş o yatağa yattıklarında sütlerinin geleceğini ve arkasından uyumaları gerektiğini öğrendiler. 
Şimdi babamız ben sütlerini hazırlarken odalarında hafif bir müzik açıyor. Sütlerini verip iyi geceler öpücüklerini aldıktan sonra odalarından çıkıyoruz. Bazı geceler,  Atlas uykuya direnip ağlamaya başlıyor. Yanına gidip sakin bir ses tonuyla yanında olduğumu uyuması gerektiğini anlatıyorum. Biraz sırtını sıvazlayip pışpışlıyorum ve tekrar çıkıyorum. 
Yazarken hersey cok kolaymış gibi dursada başta da söylediğim gibi gerçekten sabır çok önemli. 
Ve tabii ki bazen sabırlar tükeniyor :) 

20 Ocak 2014 Pazartesi

Şuan İçimden Geldiği Gibi

Tabii ki dünyam sizin etrafınızda dönüyor canlarım! Uyudugunuz uyandıgınız saatler, yediğiniz her bir lokma, kirlettiğiniz her bir kıyafet... Ama çok daha önemlisi attığınız kahkahalar, keşfettiğiniz ve öğrendiğiniz her yeni şeyde, atomu parçalamış, amerika'yı ilk siz bulmuşçasına heyecanlanıyorum.  Çok değil sadece 6 ay önce yürüyeceğiniz günler öyle uzaktı ki... Şimdi evin içinde yürüyen ve hatta koşar adım giden iki küçük adamsınız. Öksürdüğümde beni taklit edecek kadar büyüdünüz. Kendi çatalınızı kaşığınızı kullanmak için benimle savas verecek kadar da inatçısınız! Ahh canlarım birde güzel güzel uyumayı öğrenseniz :) Bu satırları yazarken bile kaç defa sırtınızı sıvazlayıp pışpışladım sayamadım... 
15 aylık olmanıza günler kala bu da böyle bir yazı olsun! 
Sizi çok seviyorum, sizi çok seviyoruz...