27 Aralık 2014 Cumartesi

18 Aylık Anne

Bugüne bugün 18 aylık anneyim.. Neler mi hissediyorum? Çok karışık.. Çok zor anlatması. Ama deneyeceğim.

İlk kucağıma aldığım an gözümden akan yaşlarla büyüdüm. Bambaşka bir insan oldum. Minicik ellerine dokunduğumda içimi büyük bir korku kaplamıştı, "Nasıl büyüyecekler" Büyüyorlar işte... Tüm endişelere rağmen büyüyorlar ve yetişemiyorum. Zaten hep bir yetişememe duygusu yaşamıyor muyuz hayatımızın her anında.. En zoru da buymuş ama.

Doğumdan sonraki ilk kontrolüme gittiğimde doktorumla yaptığımız bir konuşmada "İnanın unutuluyor ilk ayların zorluğu, unutulmasa nasıl ikinci çocuklar olurdu?" demişti... Çok haklı olduğunu şimdi görebiliyorum.
Yaşadığımız türlü zorlukların hiçbirini hatırlamıyorum. Enterasan bir biçimde o zamanlar hıçkırıklarla ağladığım hiç bir şey aklımda bile değil.. Sadece küçücük yüzleri gözümün önünde, yaptıkları anlamsız hareketler, o mis gibi kokuları zihnimde.

Şimdi karşımda konuşamasalar bile her istediklerini çok güzel belli eden iki küçük adam var. Evimizi neşeli kahkahalarıyla (bazen çığlık ve ağlamalarıyla :) ) dolduruyorlar.


Yazmış ve bırakmışım...

18 değil tam tamına 26 aylık bir anneyim artık!
Hayat sizinle güzel canlarım! İyi ki doğmuşsunuz küçük erkeklerim!

Cırcır böceklerinin dili

İki yaşla birlikte çenemiz düşmüş olabilir.. Öyle keyifli ki yarım yarım söylenen o kelimeleri dinlemek. Birazı doğru birazı yanlış o cümleler...
Burada dursun diye birazını yazayım istedim!

Kabarcık = Paburcuk
Keman = Peman
Kamyon = Tayyon
Araba = Abara
Makine = Vakine
Kırmızı = Pızızı
Mavi = Vavi
Babaanne = Babade ya da Badede
Hayvan = Haman
Nohut = Bodud ya da Modud
Kepçe = Pepçe
Ayakkabı = Aliga

Yeniyıl yaklaşırken Noel Baba telaffuzunu yazmazsam olmaz!
Atlas için  "alibaba" onun adı :)) Aras ise "Nüyel Baba" diyor..

Hadi bakalım bütün bebişler uslu uslu uyusın belki Nüyel Baba'nın bir sürprizi olur 🎅🎅








8 Nisan 2014 Salı

Zaman

Biraz geçmişe gidince aslında herşeyin ilacının zaman olduğunu bir kez daha anladım...
Buraya not olarak eklensin. Kırgınlıklar, kızgınlıklar ve daha da önemlisi ve belki de daha da acısı, zaman bazen insana mutlu anılarını bile unutturuyor...

Unutamak için daha çok yazmalıyım...

İşe Dönüş...

İkizlere hamile olduğumu öğrenenlerin, genelde ilk şaşkınlıktan sonraki tepkileri iş hayatımla ilgiliydi. Bir daha asla çalışamayacağımı söyleyenler bile oldu. Hep çok saçma bir yorumdu bu benim için. Hayatımın bu kadar değişeceğinden bir haberdim çünkü henüz. Daha kucağıma bile almamıştım, kokularını içime çekmemiştim ki farkına varabileyim.
Kendi belirledikleri zamanda, hamileliğimin 34. haftasında kucağıma aldım minik erkeklerimi. Ve dünyam değişti! Birbirimize, yeni ailemize alışma sürecimiz, ilk ayların zorlukları, uykusuz geceler ( ki hala uykusuzuz :) )derken öyle çabuk geçti ki bu 15 ay. 
Hamileyken, hep aklımda 1 yaşına geldiklerinde yeniden çalışma planlarım vardı. Doğumdan sonra ise bunu nasıl yapacağımı, onlardan nasıl ayrılacağımı bilemez halde buldum kendimi. Bu çok kötü bir fikirmiş gibi geliyordu. Sadece tekrar iş hayatına dönmem gerektiğini biliyordum ama bunu yapmaya hiç cesaretim yoktu.Sanki ben çalışırsam, aç susuz kalacaklardı, daha da fenası beni özlemekten bunalımlara girip kötü anılar biriktireceklermiş gibi garip garip düşünceler vardı aklımda. Bu örnekleri daha da çoğaltıp daha işe başlamadan oturup ağladığım zamanları biliyorum.
Bir yanım deli gibi işe dönmek isterken, bir yanımda böyle düşündüğüm için vicdan azabından kıvranıyordu. 
Sonra instagram sayesinde tanıdığım harika insanların inanılmaz desteğiyle kendime geldim. Ne yapmak istiyordum? Bu çalışmama hali ne kadar devam edebilirdi? Büyüyüp okula gittiklerinde onca çalıştığım yılı bir kenara atıp ev kadınımı olmayı tercih edecektim? Bunu tercih eden annelere saygım sonsuz bu bir karar meselesi en nihayetinde...
Ve iş aramaya başladım. Şanslıydım ki çok uzun bir süre geçmeden buldum. zaten uzasaydı vazgeçebilirdim biliyorum.
Simdi evime 10 dakika mesafede iş yerim. 15 günü devirdim ve yavaş yavaş alışmaya başladım. İlk hafta her öğle arasında eve geliğ öğle uykularına yatırdım. Bol bol öpüp kokladım. İşim gereği müşteri ziyaretlerim olduğu için ikinci hafta daha az gelebildim ama yine de her fırsatta yanlarına gitmeye çalıştım.
Bu üçüncü haftamız ve hayatımda ki pozitif değişimin farkındayım. Kendime çok daha fazla özen göstermeye başladım. Çok daha planlıyım. Ve daha fazla derli toplu. Çalışmadığım zamanlarda mutfağı dağınık bırakıp yatabilme lüksünü kendimde görürken şimdi ertesi günün yemeklerini bile pişirecek gücüm var.
Asıl önemli nokta minik erkeklerime gelecek olursak, ilk hafta arkamdan kendilerini yerlere atıp ağlıyorlardı. Tabii kapıyı kapatıp çıktığımda bende! Şimdiyse beni öpücüklerle uğurluyorlar. Çok çabuk alıştılar. 1 yıldır bizimle olan ablamızında bunda büyük etkisi var tabii ki.
Bana gelecek olursak, çok daha sabırlıyım. Yersiz ağlamaları, gece uyanmaları bile daha az koyuyor. Yanlarında olduğum her anın keyfini çıkartmak için çabalıyorum. Hep söylenildiği gibi 'kaliteli vakit' geçiriyoruz.DAha çok oyun oynayıp onlarla daha çok yerlerde yuvarlanıyorum.Geceleri yatağımıza gelmek için ağladıklarında, yataklarında yatmadıkları için hayıflanmak yerine, daha onlar gelmeden 'hangisini yanımıza alsam' planları yapıyorum.Ben evdeyken daha az anne diyen bebeklerimin eve girdiğim anda annnneee diye sarılmaları ise ömre bedel...

Ben bu kadar korkup ertelediğim için yanıldığımı gördüm. Çocuklarım bu 3 haftada hala çok mutlu, hala karınları doyuyor ve hala uykularını uyuyorlar. İşten kalan zamanlarımda da sonsuz koşulsuz sevgimle onları şımartmaya, öpüp koklamaya devam ediyorum. Ve kendimi hayatın içinde güçlü bir anne olarak görüyorum tüm bu çabanın yine onlar için olduğunu düşünerek!


Not: işe başlayalı 2 ayı geçti.. Artık çocuklarda bende tamamen alıştık diyebiliriz. Sabahları öpüp koklamaktan geç kalsam da ayrılıklarımız gözyaşlarıyla olmuyor çok şükür... 



3 Mart 2014 Pazartesi

Parkta koşturan iki küçük adam

Neredeyse 1 yıl önce park maceralarımız ile ilgili birşeyler yazmıştım buraya. O zamanlar zamanın bu kadar hızlı geçeceğinden habersiz, "ne zaman biraz olsun rahatlayacağız" diye düşünüyordum. Ve bence tam anlamıyla işkenceydi dışarı çıkmak.

Şimdi 16 aylık iki küçük cüce sokakta ordan oraya koşturuyor. Parkta ayak basmakdık yer bırakmıyorlar. Kaydırakları üzerine tırmanıp ayağa kalkabilecekleri birşey sanıyorlar. Tahtravalli oturarak değil yanında ayakta dikilip elle oynanan bir alet :)

Çocuklarla iletişim kurmaya çalışıyorlar ve bu benim çok hoşuma gidiyor. Özellikle Atlas, her gördüğü çocuğa yavaş yavaş yaklaşıp, işaret parmağını uzatarak anlamsız birşeyler geveliyor :)Aras daha özgür ruh. Kendi kendine takılıyor. Daha muzur... Yerlerde ki çakıl taşları, kurumuş yapraklar favorileri. Kaşla göz arasında yerden alacak birşey mutlaka buluyor.

Diyeceğim o ki zaman geçtikçe herşey çok daha kolay oluyor. Sokakta gezmek, parklarda koşturmak, restorantlarda yemek yemeğe çalışmak... Hepsi bir düzene giriyor.





13 Şubat 2014 Perşembe

Yatıyoruz kalkıyoruz, yatıyoruz kalkıyoruz biz bunu hep yapıyoruz!









Düzen oturtma konusunda ki takıntım meyvelerini vereli uzun bir süre oldu. Ama o meyveler nedense biz yatağa girdiğimiz anda ya da uykumuzun en tatlı anında su koyveriyor. Tamam kabul her akşam en geç 20:30 da uyuyorlar ama gece hiç kalmazlarsa en az 4 kez sırayla kalkıyorlar. Bu da ediyor mu sana 8. Zaten yatmışız saat 12 de, bizimde bir özel hayatımız var tabii ki! (özel hayat=boş boş tavana bakma, tvnin karşısında rüyalar alemi, çekirdek kola, instagram şeklinde seyretse de neticede var yani :) ) sabahta 7 de kalk borusu ötüyor tabii.. Arada kalk babam kalk! 
Kucağımda uyuyan çocuğu yatağına koyunca elektrik çarpmış gibi bir anda çılgınlar gibi ağlasın birde. Böyle böyle yatağımızda yatmaya alıştılar. Bizde kafamıza gözümüze tekme yemeğe :) 

Rutinimiz şu; ağlayanı uyuyanı uyandırmadan bir kaç denemeyle yatağında uyutmaya çalışmak (ilk kalkan üzerinde yatağında uyutma teknikleri kullanıyoruz sadece sonra koyverip gidiyoruz :) ) sonra baktık olmuyor yatağa aramıza alıyoruz. 1 saat geçsin geçmesin odasında kalan basıyor çığlığı. Ben ya da Erol, odasındakini alıp bizim odadan uzaklaştırıyoruz, diğerimizde, bizim yatakta uyuyanı uyandırmadan yatağına geri yatırıyoruz. Sonra mı? İşte bu işlem sırayla odasında kalan için defalarca tekrarlanıyor. 

Tabii bu işin şanslı olduğumuz kısmı! Birde ikisinin aynı anda uyandığı senaryomuz var ki o evlere şenlik sırtına boynuna sağlık :) Genelde Erol birini alıp salona gidiyor (bu biri genelde Aras oluyor çünkü Atlas uyandığında beni istiyor) Sabaha kadar koltuk köşelerinde baba oğul uyuyorlar. Atlas'ta bizim yatakta benimle. Ama işte yatakta tek başımayken yanıma aldığımda dirhem uyku uyayamıyorum, aldığımız önlemlere rağmen ya düşerse diye... 


İşte bizim son günlerde ki yeni huyumuz da böyle. Bakalım daha neler görücez :)

Not: Sabah yanımda minik bir cüceyle uyanmak harika birsey :)






6 Şubat 2014 Perşembe

TillyPants

Mini mini şalvarlarımız var bizim :)
İlk başta deneme yanılma yoluyla kalıplarını çıkarttığımız minik erkeklerimin pantolonları sevilince bizde kamuya açık hala getirdik :)

İşte küçük erkeklerimin modelliğinde TillyPants! :)










21 Ocak 2014 Salı

Bizim hikayemiz

Günlerden cuma ve rutin Nst kontrolü. Ve gitmişken neden bu kadar kaşındığıma da bir baksınlar diyerek hastanenin kapısından girdik... Giriş o giriş!

Nst yi önce bir tarafa yerleştirip heyecan veren o kalp atışlarını dinledik Erol'la... Sonra sıradaki taraf. Bence herşey çok normaldi ama hemşire çıkan kağıtlara baktığında hiçte öyle söylemedi. "Sancılarınız çok duzenli ve sık aralıklarla, doktorunuzu aradık. Sizi bir süre burada tutmamız gerekiyor, kendisi sizi odaya aldığımızda sizi arayacak" Neye uğradığımı şaşırdım. Hiç beklemiyordum çünkü hiç bir şey hissetmemiştim. Üstelik bayram tatiliydi ve ailemizin bir kısmı İstabul'da bile değildi. Hem daha 34. Haftaya yeni başlayacaktım. 
Korkarak odaya geçtik. Sakindim çünkü böyle şeyler olabileceğine kendimi alıştırmıştım. Bizi biraz tutup yollayacaklardı. 
Pek tabii ki öyle olmadı... Yani kısmen. 
Sonsuz bir güvenle bizi  emanet ettiğim doktorum Ali Kumru arayıp merak etmememi herşeyin yolunda gideceğini söyledi. Akciğerlerin gelişimi için iki doz iğne ve bir iki serumdan sonra eve dönebileceğimi söyledi. Yapılanlarda tam olarakta buydu ve herşey normale dönmüştü. 
İçimiz rahatlayarak evimize döndük. Daha az hareket edeceğime kendi kendime söz verdim. Ama yolunda gitmeyen bişeyler vardı hemde hastaneden döneli çok az bir zaman olmuşken. Tekrar Ali bey ile konuşup hastaneye gitmemin en doğrusu olacağına karar verdik. Sorduğum korku dolu soru hala aklımda "Doğuma mı geliyorum Ali Bey?"

3 gece sayısız serum ve tarifsiz sancılarla geçti. Kimseye belli etmemeye çalıştım. Sanki hiç bir şeyim yokmuş gibi, sessizce sancılarımın geçmesini bekledim. Anlarlarsa doğumu başlatırlarlar diye korkuyla.  Hayatımda hiç böyle istemsizce titrediğimi hatırlamıyorum. Bacaklarıma söz geçiremiyordum resmen. 
Doktorum muayne için geldiğinde elini tutup " doğurmak istemiyorum henüz"  diye ağlamaya başladım. Ama artık yapacak pek birşey kalmamıştı. 
Bir süre daha bekledik...  Sonra odanın telefonu çaldı ve Dr'um Ali Bey, ameliyathanenin ve yenidoğan yoğunbakımının hazır olduğunu, bizi beklediklerini söyledi.  O telefonu kapayıp nasıl hazırlandığımı hatırlamıyorum bile. Sadece aklımda kalan şey "yenidoğan yoğunbakımı"ydı! 
Pazar gününü pazartesiye bağlayan gece saat 01.33 te Atlas, 01.34 te Aras doğdu. 2.200 gr iki sağlıklı erkek! 
Binlerce şükür ki aklımda kalan o yoğunbakıma hiç ihtiyaç duymadan sağlıkla aynı gece kucağıma aldım canımın parçalarını...
 Sadece biraz acale etmişlerdi o kadar
Ha bu arada neden kaşındığıma gelince, ona baktırmaya fırsat olmadı :) 

Uyutma çabaları


İster tekiz ister ikiz üçüz beşiz... Şu uyku sorununu bir çözsek eminim bütün anneler olarak hayata daha pariıdayan gözlerle bakacağız. Saatinde uyuyan ve sabaha kadar deliksiz bir uyku çeken bebek hangimizin hayali değil ki? Bizim yatma saatlerimizle ilgili çok büyük bir problem olmasa da gece odalar arasi o kadar cok gidip geliyoruz ki bazen isyaaaaeeen dıye bağırmak geliyor içimden :)  Ve malesef bazı sabahlara bizim yatağımızda başlıyorlar. 
Uyku alışkanlığı öyle hoop diye kazanılan bir beceri değil malesef. Kararlı ve sabırlı olmak en büyük mesele bence. 
Peki biz neler yaptık? Ne kadar başarılı olduk? Bütün kitaplarda okudugumuz, uzmanların ağzından düşmeyen "rutin" kelimesi yasam biçimimiz oldu. Her akşam aynı saatte banyo ve arkasından hafif, kısa bir masaj. Önceleri bu rutinin hemen arkasından kucagımızda sütlerini içirip, uyumalarına yardımcı olduk. (Uyumalarina yardımcı olduk diyorum çünkü denediğimiz uyku eğitimi yöntemlerinde pek başarılı olamadık ve hafif hafif sallamaya devam ettik) bu rutine alıştıkları zaman ise yine aynı adımlari uyguladıktan sonra ellerine biberonlarını vererek kucağımızdan indirdik. Yastıklarında kendileri sütlerini içmeye başladılar. Bir sonraki adımımız ise banyodan sonra pijamalarını giydirip yataklarına bırakmak oldu. Ilk gun gercekten çok büyük bir direnç gösterip çok ağladılar. Sonra yavaş yavaş o yatağa yattıklarında sütlerinin geleceğini ve arkasından uyumaları gerektiğini öğrendiler. 
Şimdi babamız ben sütlerini hazırlarken odalarında hafif bir müzik açıyor. Sütlerini verip iyi geceler öpücüklerini aldıktan sonra odalarından çıkıyoruz. Bazı geceler,  Atlas uykuya direnip ağlamaya başlıyor. Yanına gidip sakin bir ses tonuyla yanında olduğumu uyuması gerektiğini anlatıyorum. Biraz sırtını sıvazlayip pışpışlıyorum ve tekrar çıkıyorum. 
Yazarken hersey cok kolaymış gibi dursada başta da söylediğim gibi gerçekten sabır çok önemli. 
Ve tabii ki bazen sabırlar tükeniyor :) 

20 Ocak 2014 Pazartesi

Şuan İçimden Geldiği Gibi

Tabii ki dünyam sizin etrafınızda dönüyor canlarım! Uyudugunuz uyandıgınız saatler, yediğiniz her bir lokma, kirlettiğiniz her bir kıyafet... Ama çok daha önemlisi attığınız kahkahalar, keşfettiğiniz ve öğrendiğiniz her yeni şeyde, atomu parçalamış, amerika'yı ilk siz bulmuşçasına heyecanlanıyorum.  Çok değil sadece 6 ay önce yürüyeceğiniz günler öyle uzaktı ki... Şimdi evin içinde yürüyen ve hatta koşar adım giden iki küçük adamsınız. Öksürdüğümde beni taklit edecek kadar büyüdünüz. Kendi çatalınızı kaşığınızı kullanmak için benimle savas verecek kadar da inatçısınız! Ahh canlarım birde güzel güzel uyumayı öğrenseniz :) Bu satırları yazarken bile kaç defa sırtınızı sıvazlayıp pışpışladım sayamadım... 
15 aylık olmanıza günler kala bu da böyle bir yazı olsun! 
Sizi çok seviyorum, sizi çok seviyoruz...